Yazarımız Burcu Erdoğan, yeni yazısını sizlerle paylaştı. Dinlemenin ne kadar büyük bir erdem olduğunu vurguladı.

"Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir." Bu güçlü söz, hayatı paylaşmanın özünü yakalamak için bize bir yol gösteriyor. Ne var ki, toplum olarak sık sık bu ilkeye uymaktan uzaklaşıyoruz. Günümüzün hızla akan yaşam tarzı, iletişimde derin bir boşluğa yol açıyor.

Birbirimizin sesini duymak yerine, kendi düşüncelerimizin gürültüsü içinde kayboluyoruz. Dinlemek, gerçek bir iletişimin temel taşıdır. Ne yazık ki, bu önemli beceriyi unutmaya başladık. Toplumun içinde kaybolurken, her geçen gün birbirimizden uzaklaşıyoruz.

Ne oldu bize? Bir zamanlar birlikte güler, birlikte ağlardık. Birbirimize destek olur, sevgiyle sarılırdık. Ama şimdi, kendi küçük dünyalarımızın içine hapsolmuş, birbirimizin acılarına bile yabancılaşmışız gibi. 

İletişimdeki en büyük yaralardan biri, birbirimizi gerçekten "dinlememiz" konusundaki eksikliğimizdir. Ne yazık ki, çoğu zaman karşımızdakini anlamak yerine, kendi düşüncelerimizi, duygularımızı ifade etmek için sırayı bekleriz. Konuşma bize geçtiğinde, aceleyle hazırlanmış cevapları patlatırız, aslında karşımızdakinin kalbindeki sesi duymak için hiçbir çaba sarf etmeyiz.

Bu sessizlik, derin bir yalnızlık ve anlaşılmamışlık hissi yaratır. Gözyaşları, sessiz çığlıklarla yer değiştirirken, birbirimizi gerçekten anlamamak, en derin acıların ve kayıpların kaynağı olur. Sessizlik içinde kaybolan iletişim, yürekler arasındaki kırılgan bağları birer birer koparıp götürür. Birbirimizin duygularını, düşüncelerini göz ardı ederek, yalnızlığın donuk buzullarında kayboluruz.

Gerçek bir bağ kurmak, sadece dudaklardan dökülen kelimelerle değil, kalplerin en derin köşelerinde yankılanan sessiz çığlıklarla, umut dolu bakışlarla mümkündür. Bu yüzden, dinlemeyi sadece bir işaret almak olarak değil, bir bağ kurma fırsatı olarak görmeli ve karşımızdakini gerçekten hissetmeye, gerçekten anlamaya çabalamalıyız.

Çünkü gerçek bağlar, sevgiyle beslenir, anlayışla büyür, ve sessizlikte bile kalbin derinliklerinden yankılanır. Sadece dudaklardan dökülen kelimeleri duymakla sınırlı değildir. Asıl önemli olan, sessizliklerin ardında gizlenen duyguları ve anlamları yakalayabilmektir.

Gözlerin derinliklerine bakmak, beden dilini anlamak ve kalpten gelen sesleri duymak, karşımızdakini gerçekten anlamamıza yardımcı olur. Ancak bu şekilde, yürekten yüreğe uzanan, derin bağlar kurabiliriz. İletişimdeki bu derin eksikliği kavradığımızda, içimizdeki duygularla yüzleşmek ve dinleme becerimizi geliştirmek için cesur adımlar atmamız gerekiyor.

Sessizlik içinde kaybolmaktansa, karşımızdakini gözlerinin derinliklerinden duymalı, anlamalıyız. İletişimin temel taşı olan dinlemeyi yeniden keşfettiğimizde, içimizdeki sevgi ve anlayışın akışını yeniden canlandırabilir, yaşamımızı daha derin ve anlamlı kılabiliriz.

Dinlemek, adeta iletişimin ruhunu oluşturan derin bir nefestir, sevginin sessiz sedasıdır. Eğer birbirimizi gerçekten dinlemeyi başarabilirsek, sessizlik içinde kaybolan iletişimimizi canlandırabilir ve daha anlamlı, daha derin bağlar kurabiliriz.

Gözlerimizi birbirimize dikip, yüreklerimizi açtığımızda, sessizlik bile bize en samimi hikayeleri anlatır. İletişimin bu kutsal köprüsü olan dinleme sanatını kavradığımızda, sevgi dolu bir dünyanın kapılarını sonsuza kadar aralarız.
Sağlıcakla...