Bu yazım bir "FARKINDALIK" yazısıdır.

Sıcacık bir yaz günüydü. 23 Temmuz günü, seneler öncesinde yaşadığım, o günün anısına sizlerle paylaşmak istediğim ve hayatımda iyiki dediğim bir hikayeyi yazmak istedim. Gerekli izin belgelerini aldıktan sonra nihayetinde Sevgi Evlerinde "Gönüllü Anne" ydim. Bu huzur dolu ortamda, o gün tanıştığım minik Defne, içime bir kor gibi düştü. Defne, henüz 7 yaşındaydı ama yüzünde ve bedeninde taşıdığı izler, kalbinde açılan derin yaraların birer yansımasıydı.

Defne'nin hikayesini öğrendiğimde gözlerim doldu. Annesi tarafından her yerine sigara ve ütü basılmıştı. Bir anne, nasıl olur da kendi evladına bu kadar büyük bir zalimlik yapabilirdi?  Vücudu yanık izleriyle doluydu ve bu izler, onun küçücük kalbinde açılan yaraları da simgeliyordu. Devletimiz, bu masum çocuğu koruma altına alıp sevgi evlerine yerleştirmişti. Bu evler, ihmal edilen ve kötü muamele gören çocuklar için birer sığınak, birer umut ışığıydı.

Sevgi evlerinde gönüllü annelik yaparak, Defne gibi birçok çocukla tanışma fırsatım oldu. Her biri, yaşadığı travmaları atlatmak için burada gerekli tüm desteği alıyordu. Defne ile ilk tanıştığımda, yüzündeki korku ve endişe, içimi paramparça etti. Ona yaklaşırken, yavaş ve nazik davranmak zorundaydım. Çünkü o, sevginin ve şefkatin ne olduğunu unutmuş gibiydi. Zamanla, güvenini kazandım. Onunla oynadık, masallar okuduk ve birlikte resimler yaptık. Bir gün bana yazdığı bir şiiri getirdi. Minik elleriyle yazdığı bu şiir, beni derinden etkiledi. İşte o şiir:

"Anne, Neden yandım, neden acıdım? 
Geceler boyu ağladım. 
Bir ışık bekledim, sabahı buldum. 
Şimdi buradayım, sevgi doluyum."

Bu şiir, Defne'nin içindeki büyük acıyı ve umut dolu yüreğini yansıtıyordu. Onunla geçirdiğimiz her an, yüzündeki gülümsemenin biraz daha gerçek olduğunu görmek, bana tarifsiz bir mutluluk veriyordu. Sevgi evlerinde yeniden doğmuş gibiydi. Onunla birlikte, diğer çocuklar da bana birçok şiir ve resim getirdiler. Her biri, kalplerindeki umutları ve hayalleri yansıtan birer sanat eseriydi.

Bir gün, Defne bana bir resim getirdi. Resimde, el ele tutuşmuş iki figür vardı; biri kendisi, diğeri ise ben. Altına şunu yazmıştı: "Yeni annem." Gözlerim doldu, kalbim ısındı.Defne'nin bana duyduğu bu sevgi ve güven, benim için en büyük ödüldü. Onun kalbinde açılan yaraları sarabilmek, ona sevgi dolu bir gelecek sunabilmek, benim için tarif edilemez bir mutluluktu.

Küçücük çocukların hikayesi, bir anne olarak benim için büyük bir ders oldu. Anneliğin ne kadar kutsal ve önemli olduğunu bir kez daha anladım. Bir anne, çocuğunu her şeyden koruyup kollamalı, ona sevgiyle yaklaşmalıydı. Ama ne yazık ki, dünyada birçok çocuk, bu sevgiden mahrum kalıyor ve türlü zorluklarla baş etmek zorunda kalıyordu.

Sevgi evlerinde geçirdiğim süre boyunca, Defne gibi birçok çocukla tanıştım. Her biri, kendi hikayelerini taşıyor, kendi acılarını yaşıyorlardı. Ama aynı zamanda, her biri umut doluydu. Geleceğe dair hayalleri vardı. Bir gün büyüyüp, kendi ayakları üzerinde duracaklarına, mutlu bir yaşam süreceklerine inanıyorlardı. Bu umut, onlara güç veriyor, bizlere de ilham oluyordu.

Bu hikayeyi paylaşmamın amacı, bir farkındalık yaratmak. Çocuklarımız, bizim en değerli varlıklarımız. Onlara sevgiyle yaklaşmalı, onları her türlü kötülükten korumalıyız. Hiçbir çocuk, böylesine zalimce muamelelere maruz kalmamalı. Hepimiz, çocuklarımızın mutlu, sağlıklı ve sevgi dolu bir ortamda büyümeleri için elimizden geleni yapmalıyız.

Sevgi evlerinde gönüllü olarak annelik yapmak, bana hayatın ne kadar kıymetli ve sevginin ne kadar güçlü bir bağ olduğunu bir kez daha gösterdi. Defne ve onun gibi çocuklar, bize sevginin ve şefkatin ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor. Onların hikayeleri, bizim için birer ders niteliğinde.

Unutmayalım ki, her çocuk sevgiyle büyümeyi hak eder. Her çocuk, geleceğe umutla bakabilmeli. Ve bizler, bu umutları yeşertmek için buradayız.

NOT: YAZIMDA KULLANMIŞ OLDUĞUM İSİM, ÇOCUĞUMUZUN GERÇEK İSMİ DEĞİLDİR..

Sağlıcakla...