Pazartesi sabahı “kargalardan önce” seferleriyle yurt dışından Türkiye’ye dönenler, pasaport kontrol bölmelerinin önünde uzun kuyruklar oluşturmuş, bekliyorlar.

Umre’den dönenlerin yaşlı kalabalığı da eklenince pasaport polislerinin işleri iyice yoğunlaşıyor.

Yaşlıların bir bölümü hayatlarında bekli de ilk kez uçak yolculuğu yapıyorlar. Doğan olarak heyecanlılar, havaalanları işleyişi konusunda deneyimsizler ve bir de çok yorgunlar…

Kulübe önlerindeki kırmızı çizgide durup, bir önceki yolcunun pasaport kontrolünün bitmesini beklemeleri gerektiğini bilmiyorlar. Zaten bazıları karı-koca olduklarından birlikte yürüyorlar, polise doğru…

Birden gök gürültüsü gibi bir ses yükseliyor:

-Geri çekilin diyorum size… Geriiiiii!

Bu doğrudan bir şiddet!

İhtiyarlar birbirlerine sokulup, geri adım atıyorlar. Umre kafilesi arasında bulunan bazı vatandaşlar da polise sakin olmasını telkin ediyorlar. Gümrükçü polis onları da bir güzel haşlıyor. Sonra kollarını iki yana açarak kartal yürüyüşüyle geri dönüyor:

-Karşınızda devlet memuru var!

Bu “çok önemli” değil!

Çünkü bu kadar fevri davranan badece 1 polis… Diğerleri alabildiğine efendi, kibar saygılı…

Yolcular arasından bir bey, bu durumu o an alandaki güvenlik amirine bildirmek için odasının kapısını tıklıyor. Durumu anlatıp, Umre’den dönenlerle aynı pasaporta sahip olduğu için kendisinin de hakarete uğramış hissettiğini söylüyor.

Omzunda üç yıldızı olan müdür “siz kendinizi öyle hissetmeyin” diyor:

-Herkes kuralları öğrenecek ve uyacak!

İşte bu çok önemli…

Pasaport kulübesi önündeki kırmızı çizgiyi ihlal etmek, polisin sözlü şiddet uygulamasını gerektirecek bir durum olabilir mi?

Biz zannediyorduk ki, polis sadece muhaliflere karşı bu kadar kaba ve acımasız olabiliyor. Demek ki, öyle değilmiş:

-Umre’den dönenleri de böyle haşladıklarına göre…

Amirlerinin bunu “öğretici” bir uygulama olarak kabul etmesi de işin cabası…