Tam olarak beş yıl önce 30 Temmuz sabahı saat: 05.30’da İnci Asena’dan gelen kısa GSM mesajı kesin bir ayrılığın başladığını bildiriyordu:

-Duygu gitti!

Duygu AsenaAçık Radyo’daki bir programa konuk olarak katılmıştı. Programcının seyahat etme üzerine sorusunu yanıtlarken şöyle diyordu:

-Ben gitmeyi seviyorum!

Ve işte gitmişti…

Duygu ile 1990’ların başından itibaren Milliyet binasındaki dostluğumuz neredeyse bir akraba yakınlığına dönüşmüştü. Bu yakınlığı farklı görenlere karşı da mizahi bir yanıtı vardı: Bize nikâh düşmez!

Hastalığın ilk teşhisinden “o gidene” kadar geçen iki yılda birbirimizi görmeden geçirdiğiz bir hafta olmadı.

Ama o son gün… Duygu’nun binlerce kişi tarafından çiçekler içinde uğurlandığı gün, kesin “veda” günü…

Milliyet’in usta foto muhabiri Garbis Özatay telefonda biraz da kızgın biçimde şöyle diyordu:

-Nazım neredesin? Herkes seni arıyor!..

Teşvike’ye de yoktum, çünkü iki gün önce İnci’nin mesajının geldiği saatte yurt dışına çıkmıştım.

Bir arkadaşının eksikliği Duygu’ya veda töreninde hissedilecek bir şey değildi. Onun binlerce arkadaşı, on binlerce seveni, yüz binlerce okuru vardı.

Duygu, sevenlerinin omuzlarında görkemli bir törenle uğurlandı.

Bu veda törenin üzerinden 5 yıl geçti. Her yıl 30 Temmuz’da Duygu’nun dostları, arkadaşları onun Zincirlikuyu Mezarlığındaki kabri başında saat:11.00’de toplanıp mütevazı bir anma toplantısı yapıyorduk.

Cuma günü İnci’yi arayıp konuştuğumda “ben İspanya’dayım” dedi ve ekledi:

-Bu yıl Duygu size emanet!

Her yıl herkesi “uyandıran” Şadan Maraş Öymen de Gelibolu’da aile büyükleriyle hastalıklar arasına sıkışmıştı.

30 Temmuz Cumartesi sabahı 10.30’da Duygu’nun yanına varıp, “gelecek olanları” bekledim. Mezarcı geldi, “su ister misin abi” diye sordu:

-Yalnız kalmak isterimdedim.

Duygu ile ikimiz…

Öyle “Duygu Asena unutuldu” tarzında vefasızlık hamaseti falan hissetmedim. Zaten Duygu da öyle bakardı:

-Amaan bu yaz sıcağında böyle şeylerle insanları huzurunu kaçırma… Sen geldin ya!

Sonra bir de “iğneleme” yapardı:

-5 yıl önce herkesin geldiği toplantıda bir sen yoktun, şimdi açığını kapattın!

Mezarlıktan çıkınca kitapçılara uğradım. Duygu Asena kitaplarını sordum. Geniş bir rafı duyduracak kadar çok sayıda kitabı vardı.

Duygu Asena yaşıyordu!