Tüm öğretmenlerim, hatta bu zaman kuramını kayıt edenlerde yanılmış veya bana yalan söylemişler. 
Hiçbir şey yokmuş gibi yattığımız gecenin sabahı artık gerçekten yüzbinler “Hiçbir şeyleri” yok olarak hayatlarına devam etmek zorunda kalmıştı.
Buz gibi soğuk kapkaranlık bir gece öyle karanlıktı ki bazıları için belki de ömürleri boyunca güneş doğmayacak sabah olmayacaktı. 
Eskiler Zelzele derken bizler ismini değiştirerek bu gerçekliği görmezden gelmeye çalışmış Ama Zelzele de desek Değişmeyen gerçeklikle Deprem gerçekliği ile acı bir şekilde yüzleşmek zorunda kalmıştık.
Oysa tüm bilimsel veriler zaten deprem hattında olan ülkemizde müthiş bir enerji birikimi olduğunu bununda İstanbul (nüfussal yoğunluktan ilk yazdım) ve Erzincan –Hatay-Kıbrıs hattında tehlikeli boyutlara ulaştığını gösteriyordu.
Devletin ilgili kurumları devamlı (hala ısrar ediyorlar) Acilen Kentsel dönüşüme gidilmesini gevşek zeminlerden daha stabil hareket gösterebilecek zeminlere yerleşkelerimizi kurmamızı ısrar ediyorken, Kendine aydın diyenlerin bazıları ile Muhalefet ettiğini sanan bazı siyasiler Hatta bölgenin şehri eminleri Halkı bu kentsel dönüşüme karşı organize kışkırtma işine giriştiklerini çok sonraları gözyaşı içinde izledik.
Hava buz gibi birde üzerine fırtına vardı, Alanya girişinde Devletimiz Kaymakamlık koordinesinde mecburi gelenler için karşılama alanı yapılmıştı, üzerimde ceketim ve paltom olmasına rağmen soğuk ve fırtınadan iliklerime kadar üşüyordum ama velakin Deprem bölgesinden gelen üzerlerinde sadece pijama ayakta terlik içeri girenleri gördükçe utancımdan üzerimdekileri çıkarmak istiyordum, Kendi araçları ile gelebilenler kısmen daha şanslı idi ama onlarda içeri girince mahsunlaşıyorlar kalbimin katmanlarını paramparça eden duygu durum karmaşası içinde döneliyordum.
İlk şok ve artık burada yapabileceklerimizi yaptığımızı düşündüğümüzde kalktık o bölgeye gittim, Giderken Depremin nasıl kötü yıkıcı etkisi olduğunu çok iyi bildiğimi düşünerek yola çıktım. Planımızda Depremin bize göre başlangıç tarafı olan Adana'dan girip sırası ile belde belde Hatay-Gaziantep-Kahraman Maraş-Şanlı Urfa-Adıyaman güzergahını takip etmeyi oralarda yardım ve etmeyi planlamıştık. 
Sabahın ilk Işıkları ile Deprem bölgesine girerken biliyorum planlıyorum dediklerim ne barsa çöpe gitti, Tıpkı orada yaşarken bu Felakete tanık olanlar gibi tüm planlarım yok olmuş ben bu dünyada bir zerre olduğumun farkına ne kadar aciz olduğumuzun idrakine varmıştım. Bir ev düşünün tamamen yıkılmış balkonlarında akşam yıkanmış sabah giyme planları yapılan çamaşırlar rüzgar ile dalgalanıyor, Koskoca bir bina bıçakla kesilmiş peynir kalıbı gibi yarısı yer ile yeksan vaziyette , yıkılmış bir ev evin içindeki koltukların daha ambalajları duruyor, Yarın olur diye kurulan hayaller , sebepsiz yere kırdıklarımız, kırıldıklarımızı, kazanmak için çırpındıklarımız biranda yok olmuş bitmiştiler.
Oturduğumuz evler gibi çok şey yarım kalmış, yıkılmış yok olup gitmişti. Ağlamak için çaba sarf etmeye gerek yoktu kafanızı ne tarafa çevirseniz ağlayacak bir şey buluyor hatta belli süre sonra kafanızı çevirmeye bile gerek kalmıyor gözlerinizi kapadığınızda da her şeyi görüyordunuz.
Bir düğün kartı bu Pazar düğünlerine davet ediyordu sevenleri, Ne kadar heyecanlılardı o kartı matbaada seçerken belki küçük bir tatsızlıkta yaşamışlardı karar aşamasında ne önemi vardı ki o tarih artık bir daha gelmeyecek ti. Bir günlükte bir kızımız Ailesinin yüzünü güldürmek ve onları onurlandırmak için Üniversite sınavına daha çok çalışması gerektiğini yazmış ta o günlük le kendi orada amaçsızca ve umutsuzca otururken o Aile artık yoktu.
Ne kadarda çok sevinmişti ilk arabası idi üzerine toz kondurmaz her gün silerdi, Şimdi tonlarca moloz yığınının altında öylece duruyor bekliyordu.
İstemsizce düşünüyorsunuz, Bunca mal mülk için mçi kırmıştınız onca insanı veya kendinizi paralamıştınız. O evi satın alabilmek için Ailenizi daha az görmüş onların ihtiyaçlarını kısmıştınız. Gerçekten insanın ihtiyacı ne idi, Sevdiklerimiz olmayınca diğer her şey var olunca oluyor mu idi. 
Dün onlarca evi iş yeri olanlar Aş evi kuyruğunda, Şu marka olmazsa giymem prensiplerim var diyenler Kaymakamlıkların açtığı ihtiyaç çadırında yırtık bir kıyafeti arar durumdaydı.
Her şey yarım kalmıştı aynı yıkılan evler gibi, Hayatlar- Sevgiler- Umutlar.........
Nurdağı’nda 3500 nüfuslu bir beldedeyiz 1700 cenaze var yarıdan fazlası yok olmuş, Gözlere bakıyorsun, yüzlere bakıyorsun artık yaş yok yaş akacak sıvı kalmamış gözlerde, Ne eksiğin var kardeşim diyorsun çadırına gidip, “Çok şükür milletimizden, Rabbimden altı ay yetecek gıda var eksik diyorsan bu dünyada kaybettiklerimizi yerine koyacak kudret yok” dedi. Böyle bir kelama ne denebilir nasıl cevap verilir.
Deprem aklımızdan hiç çıkmaması gereken bir olgu sayfalar dolusu yazarız ama içimizdeki ateşi harlar gerek yok.
Sevdiklerimizi sevmeyi sevdiğimizi söylemeyi yarına bırakmayalım, Yarın belki yok, Hiçbir şey için kimsenin kalbini kırmayalım yarın kırmak istediğimiz insan için göz yaşı dökeriz. Sevelim sevdiklerimize sımsıkı sarılalım, O sarı yağmurluğu ile biricik kızının enkaz altındaki elini sımsıkı 20 saat tutan baba o eli sıcacıkken tutmanın kıymetini hatırlatsın bizlere. 
Rabbim bizlere bir daha böyle felaketler yaşatmasın. Bu Deliye de arada sırada sizi incittiğim için Hakkınızı helal edin olur mu?
Selam ve dua ile