1. Cumhuriyete veda!

Türkiye bugünden itibaren yeni bir döneme adım atmış bulunuyor. Uzun adı Adalet ve Kalkınma Partisi olan AKP adında bulunan kelimelerle ilgili pek çok şey yaptığını kimse inkâr edemez herhalde…

Adaletin karşısında “Silivri” yer alacaksa, Kalkınmanın da simgesi “gemicik” olabilir. AKP lideri oğlunun satın aldığı tankeri bu kelime ile açıklamıştı. AKP 2002’den bu yana süren iktidarıyla Türkiye’nin sermaye yapısını önemli ölçüde değiştirdi. Orta ölçekli Anadolu sermayesi AKP iktidarı boyunca gelişti, büyük sermaye haline geldi. Zaten yaşanan karmaşanın ortasında da bu “değişim” yer alıyor. Başbakan olanca açık sözlülüğüyle şöyle demeyi ihmal etmedi:

-Sermayenin el değiştirmesi iyidir!

Sermaye el değiştirdi, ülke gelişti, dünyanın en büyük 17. ekonomisi haline geldi. Alt katlarda yaşayanların durumları ise aynı kadersiz yerini korudu. Milliyet 7 Ocak 2011 tarihli köşesinde TUİK göstergelerini inceleyen Güngör Uras’ın başlığı yeterli izahı yapıyor:

-Yoksul sayısını 12 milyonun altına indiremedik!

AKP’ye oy yağdıran halk yığınlarının payına bu düşmüştü, muhteşem kalkınma hamlesinden… Elbette bu bir hayal kırıklığıdır.

Ama AKP’nin yarattığı hayal kırıklığı ekonomik alanla sınırlı değildir. AKP daha doğrusu lideri Tayyip Erdoğan esas hayal kırıklığını siyasi cephede yarattı. Onu sahici bir “demokrasi kahramanı” olarak görenlerin düşlerini yerle bir etti.

Erdoğan 2003’te başbakanlığı Abdullah Gül’den devraldıktan sonra imzaladığı uluslar arası sözleşmeler karşısında Avrupalı liderler şöyle diyorlardı:

-Erdoğan başımızı döndürüyor!

Erdoğan’ın “baş döndürücü” demokrasi atıklarının altında en fazla şu vardı: Yeniden kendisi üzerinden bir operasyon yapılmasının önünü kesmek!

Erdoğan karşıtları “demokrasiyi içselleştirmedi, demokratmış gibi yapıyor” eleştirileri toplumda fazlaca itibar görmedi.

Erdoğan’ın reformlarını destekleyen sol kökenli entelektüeller, yazarlar, akademisyenler, gazeteciler, yazarlar, sanatçılar sallanmaya başlayan askeri vesayetin bir an önce yıkılması için kendilerini ikna edecek yeterli veriyi buluyorlardı.

Erdoğan, iktidara gelişinin tam sekizinci yalında artık “durdurulamaz” bir yerde olduğunu ilan etti.

Daha önce “benim meselem” diye takdim ettiği konuyu tefsiye ettiği rejimin söylemiyle açıkladı:

-Kürt sorunu yoktur!

Eskiden fikirleri yüzünden hapis cezası alan aydınları “kader arkadaşı” belleyip telefonla geçmiş olsun diyen Erdoğan sekiz yıllık iktidarının son döneminde “artık gereksiz” gördüğünü de saklamıyordu:

-Onların fikirlerine itibar etmiyorum!

Bu dönüşüm Erdoğan’ın “iyi hali” olarak kayıtlara geçiyordu. Daha fazla ne olabilir ki, diyenler onu da gördüler. Bunların başında her halde Ahmet Altan yer alıyor olmalı. Erdoğan, Ahmet Altan hakkında ceza istemli bir dava açtı.

9 Haziran 2011 günü Ahmet Altan yaptığı savunmada şöyle dedi:

“Bir zamanlar şiir okuduğu için sistemin efendileri tarafından hapsedilmiş bir kurbanın, kendisi iktidara geldiğinde yazarların hapsedilmesini isteyen birine dönüşmesi, o adamın zaferlerden dolayı yolunu şaşırdığını gösterir.”

1923’te kurulan Türkiye’yi “Birinci Cumhuriyet” olarak tanımlayan Ahmet Altan, rejimi tamamen değiştirecek yeni bir yapılanma için “İkinci Cumhuriyet” kavramını ortaya atmıştı. Bu yüzden de “İkinci Cumhuriyetçi” olarak epeyce hırpalandı. Erdoğan ile AKP’nin Birinci Cumhuriyeti tasfiye ettiğini İkinci Cumhuriyet’in kurulmakta olduğu tespiti de aynı bakış açısından irdelendi.

Eğer Tayyip Erdoğan’ın kafasındaki yapıya “İkinci Cumhuriyet” denilecekse, birincisinden farklarını bulmak konusunda epeyce çaba harcamak gerekecek. Eskiden iktidarda bulunan, muhalifleri hapse atardı. Şimdi de öyle… Aydınlar, yazarlar, gazeteciler eskiden iktidar sahiplerinin birinci hedefi olurlardı, şimdi de…

Ayrıca ikinci cumhuriyet, bazı alanlarda birincisinden kat be kat geriye düştüğü de aşikârdır. AKP zihniyetinde kadının, toplumdan ayrı tutulması gerektiğine inanılıyor. Toplantılarında kadınlar ile erkekler ayrı bölmelerde oturtuluyor.

Daha önemlisi AKP’de parti içinde bırakın muhalefeti “karşı görüş” bile bulunmuyor. Erdoğan kendisine karşı sergilenen bu “güzelliğin” bütün ülke için geçerli olmasını şiddetle arzuluyor.

Kürt Sorunu için eline yağlı urgan alan, heykel yıkan, ağır hakaretler savuran, kendisini destekleyen yazarların bile hapse atılmasını isteyen, muhalefetsizlik özlemi içinde kendinden geçen yeni bir lider ve ona kayıtsız şartsız biat eden bir çoğunluk partisi ile Türkiye’nin önünde zor yıllar uzanıyor…

Hiç de iç acıcı olmayan bu fotoğrafın elbette bir adı var:

-Birinci Cumhuriyete veda!