Bugün cumartesi, tatil gününde alışveriş üzerine sohbete ne dersiniz?
Üstelik yarın bütün yurtta havalar 7 derede soğuyacakmış. Pikniğe ve havuza gidemeyenler eminim kış aylarında olduğu gibi alışveriş merkezlerine koşacak. Oraları zaten yeni yaşam biçimi oldu. Yıllardır herkes "Ne olacak bu Türkiye'nin hali" diyor ve mağazalardan içeri dalıyor. Para yok diyorlar, bu alışverişi kim yapıyor? Hele hafta sonları hangisine gidersen git, AVM'lerde iki adım rahat yürüyemiyorsun. Hele ünlü marka mağazalarının içerisinde kadınlar, birbirleriyle adeta dövüşüyor. Aynen semt pazarları gibi, kapış kapış alışveriş... Geçen gün iki çorap almak için Boyner'e uğradım. Yarım saat kasanın önünde kuyrukta bekledim. Eli kolu torbalarla dolu kadınların arasında elinde sadece iki çorapla bekleyen ben...
Aman nazar değmesin. Şaka yapıyorum. Tüketimin artması demek, üretimin artması demektir. Binlerce insanın çalışması, ekmek parası kazanması demektir. Yollarda 2011 model arabaları gördükçe bile seviniyorum. Demek milletçe para var. Veya banka kredisi alacak yüreği var. Benim gibi üç yıllık araba ile dolaşanlara artık acıyorlar, gariban muamelesi yani...
İşte tam bu sırada size birkaç ağabey nasihati. Daha doğrusu bilgi ve deneyimimi paylaşıyorum. Yaşayarak öğrendiklerimi... Ne alacaksanız alın, önce servislerini araştırın. Örneğin ev eşyaları yani beyaz eşya konusunda... Açık konuşuyorum. Arçelik, Beko gibi yerli markalardan sakın şaşmayın. Bunu eşlere-annelere sorun. Geçen gün evimize Arçelik Servisi'ni çağırdık. Yaklaşık 15 yıllık birçok Arçelik ürününü tamir ettiler. 55 lira gibi bir komik paraya sanki yenilediler. Servis gittikten iki saat sonra telefon geldi, "Servisten memnun musunuz" diye sordular. Bu çok hoşuma gitti. İtalyan De'Longhi çay-kahve makinesinin kırılan cam çaydanlığı için üç ay beklemiştik. Küçücük çaydanlığa 45 lira aldılar. Alet etmez o kadar para...
Özetle ucuz diye her gördüğünüz mala saldırmayın. Avrupa'da satılmayan eski modelleri Türk halkına yeni diye satan Alman elektronik mağazalar var. Aldığınız her ürünün önce modeline bakın. Bayat pilleri olan dizüstü bilgisayarlara çok para vermeyin. Servisler de çok önemli. Bozulduğu zaman servisi kolay bulunsun.
Elektronik eşyalar Avrupa'da birebir satılır. Satıcı karşına oturur, tüm özeliklerini anlatır. Bizde ise satıcı gençler müşterinin suratına bile bakmaz. Peşinden koşar, ne aradığınızı sorarsınız. Genç kabadayı satıcılar ikaz eden müşteriyi dövmeye kalkar, mağazadan kovar. Kozyatağı Kozzy Teknosa'da bu sahneyi gözlerimle gördüm. Kozzy de güya Avrupa'nın en iyi AVM'si seçilmiş(!). Carrefour'da ufacık satıcı kızlar müşteriyi dövecek gibi davranır. Praktiker'de hadi satıcı bul da derdini anlat. Eskiden Koçtaş, Mudo gibi mağazalar elemanlarını eğitirdi. Mağazadan girince bunu fark ederdin.
Otomobil konusunda şunu unutmayın. Son modeller birbirine her bakımdan benziyor. Paraları da yakın. Üç beş bin lira oynuyor. Ama servis ücretlerinde inanılmaz fark var. Serviste aynı yağ, aynı ölçüde konuluyor. Silecek suyu değişiyor. Aaa bir marka 3 bin lira istiyor, bir marka 188 liraya tamam diyor. Konulan yağ belli işte, 2.5 litre Shell... Bu kadar da fark olur mu? Üzülmemek için bunları da iyi araştırıp araba alın...