BUDALA

 Gorki insanları üçe ayırır. “İşçiler, bilginler ve sanatçılar.” İşçiler demire ve çeliğe hayat verirler; gelişme ve ilerlemenin maddi ön koşullarını sağlarlar. Bilginler tabiatı araştırır ve birinci tabiata dayanarak ikinci bir tabiatın nasıl yaratılabileceğini halka öğretirler. Sanatçılar ise insanın iç dünyasını inceler ve içindeki iyi ile kötüyü gösterirler. Böylece bilim gibi sanat da ikinci bir tabiat yaratır. Dimitrios Fotiadis sanatçının rolünü şöyle anlatır. “her büyük sanat eserinin yaratıcısı ile binlerce insan bilmeden işbirliği halindedir. Eser ne kadar iyi olursa gizli yardımcıların sayısı da o kadar çoğalır.” Bu suretle her büyük eser yalnız bir kişinin değil, bütün bir ulusun dehasını kaplar.

Mademki sanat eseri ulusun ülkülerini, maddi manevi durumunu, toplumsal bünye ve evren görüşünü açıklıyor o halde ülkemizdeki sanatın durumuna bakmak dev bir aynaya bakmak gibi olacaktır. İzlediğimiz programlara, dinlediğimiz müziklere, okuduğumuz kitaplara yani bizi biz yapanlara bakmak kendimizi görmek olacaktır. Aynaya bakmaktan korkup kaçmanın en kolay yolu ise tükettiklerimize sığınmaktır. Tarihimizi Muhteşem Yüzyıl dizisinden öğreniyorsak,  şiddetin kaynağını Kurtlar Vadisi adlı dizide arıyorsak, ahlaksızlığın sebebini Aşkı Memnu’da buluyorsak gerçekleri de reklamların arasında kaybetmişiz demektir…

Bu düşünceye sahip insanlar olarak bizi yönetecek hükümetleri seçiyoruz ve seçmeye devam edeceğiz çünkü seçimler bitmez; önümüzde yine seçimler olacak; hepimizin hayatını yakından ilgilendiren bir seçim sürecini yeniden yaşayacağız.. Ancak ne seçime katılacak siyasi partilerde ne de vatandaşlarımızda yüksek kültür ve zekaya yakışır ince bir yaklaşım göremiyorum.

Ciddiyetten uzak bir seçimin sonucu ve getirdikleri de ciddiyetten uzak olacaktır. Kaliteden yoksun bir siyaset; hakkını aramayan işçiler, sıradan bilginler ve yeteneksiz sanatçılar yetiştirecektir. İşte ülkemizde hiçbir soruna çözüm bulunmamasının sebebi budur. Terör, işsizlik, yolsuzluk, suç oranı, çarpık kentleşme ve göç. Bırakın çözümü, hangisine somut bir çözüm önerisi sunulduğunu hatırlamaya çalışın. Düşünün sadece düşünün hatırlamaya çalışın bize neler söylediler, hangi sözler verildi, kaç tanesi gerçekleştirildi. Kim ne söylüyor bunları hatırlayın. Düşünmekten, hatırlamaktan korkmayın.

Adolf Hitler şöyle diyor “İnsanların düşünmemesi biz yöneticiler için ne büyük bir şans” İşte yönetici sınıfı adına harika bir itiraf. Demek ki bizleri düşünmeyen, düşündürülen büyük bir insan sürüsü olarak görüyorlar bu çok acı bir durum fakat daha da acı olan gerçekten öyle olmamız. Onların şansı doğal olarak bizim şanssızlığımız oluyor. Eğer bu durum kronik bir hale dönüşüyorsa buna artık şanssızlık değil budalalık demek gerekir. O zaman izlediklerimizden, dinlediklerimizden, okuduklarımızdan yarattığımız dev aynaya bakıp kendimize şunu sormalıyız; ben sadece şanssız mıyım? Yoksa gerçek bir budala mı?!?!