Nevruz, yeni gün demek. Farsça bir sözcük; nev yeni demek, ruz ise 
gün... Baharın gelişi manasındadır, toprağın canlanışı demektir. Yeniden 
doğuşudur yeryüzünün. Yeni bir sayfa açalım bizlerde, yarına ışık olsun 
diye. Karanlık hükmünü alıp gitsin, kış bitsin ülkemde. Oyunlar sırf eğlence 
olsun diye oynansın, birilerinin kuyusunu kazmak için oynanmasın. Ateşler 
sadece nevruzu kutlamak için yakılsın yürekleri yakmak için değil. Ve 
umuttur nevruz, yaşamdır, tattır, renktir, güzelliktir.
Ülkem son zamanlarda ne kadar da siyasi bir hale geldi 
şaşıyorum. ‘Bayram niyetine’ demek yerine ‘Savaş, kavga ve kargaşa 
niyetine’ herkes kollarını sıvıyor. Nevruz niyetine hücum borusu çalınıyor
habire. “Nereye abim, ablam?” diye soracağım tuttu mazur görün. 
“Savaş mı var acaba?” diyeceğim geldi. Bir öfke nöbeti göğüsleri körük 
gibi şişirip indirirken, gözler fal taşı gibi kocaman kocaman açılırken ve 
sesler alabildiğine yüksek çıkarken ağızlarda “Hayrola birader nevruz
kavga mı demek?” diye sorgulamak istedim. O zaman gelmesin 
nevruz, bayram olmasın bir daha! Kalpler kırılacaksa, eldeki taşlar 
kafa kanatacaksa, eteklerdeki taşlar dökülecekse art niyetli olarak, 
nevruz gelmesin daha iyi. Ateşler insanları yakacaksa istemem nevruzu. 
Eldeki silahlar insana dönecekse olmasın nevruz, molotoflar atılacaksa 
üzerimize... Montajlar devam edecekse, şantajlar sürecekse, beddualar 
devam edecekse istemem nevruzu.
Mevlana gibi yeni şeyler söylemek lazım. Bugüne kadar savaş 
tamtamlarını, kavga seslerini, hamasi çığlıkları çok duyduk. Öfke 
tohumlarının atıldığı ve fideye durduğu bir zamanda barışın çiçeğini 
sulamak ve yeşertmek herhalde dışarıdakilerin işi değil bu coğrafyada 
yaşayan insanların işi olsa gerek. Her yıl aynı nutukları duymaktan 
bıktık. Her yıl aynı kavgaları seyretmekten usandık. Nevruz dirilmenin 
sembolüdür. Baharın; letafetin, zarafetin, taravetin…
“Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”
Nevruzu yeni bir fırsat bilelim, yeni bir kardeşlik, yeni bir barış… Güzel 
olmaz mı? Hala doymadınız mı nice cana? Bu ülke insanı hep ölecek mi 
böyle? Hep karalayacak mı birbirini, hep arkadan vuracak mı? Satacak 
mı kelepir bir pazar malı gibi, ikinci el ürün gibi hurdaya ayıracak mı dost 
bildiğini? Hep bayramlar karaya mı dönecek, evladını yitiren analar babalar 
adına. Kara bayramlar doyurmadı mı gözünüzü? Gerçi gözün midesi yoktur 
değil mi? Alın nevruzu verin kardeşliği, alın savaşı verin barışı.
Renk cümbüşünü üç renge indirip onunla diğer renkleri yok sayacaksak 
nevruz, nevruz olur mu şimdi? Neden siyasi bir mana yüklüyoruz ve 
insanları bununla meşgul ediyoruz. Nevruz taş atmak mıdır? Araç 
yakmak mıdır? Slogan atmak mıdır? İnsanları rahatsız etmek midir? 
İnsanlara etiket yapıştırmak mıdır? En mahrem odalarına değin kameralar 
yerleştirmek midir? Özel hayatını gasp edip kulak kabartıp dinlemek midir? 
Nevruz eğer böyle bir şey ise terk edelim nevruzu. Uzak dursun bizden, 
yaklaşmasın asla! Eğer ülkemde yaşayan herhangi bir insanın canına 
kastedecekse nevruz, gelmesin daha iyi.
Huzuru derdest edecekse nevruz, hiç gelmesin ülkeme. Toprağıma 
düşmesin cemre, sahte gözyaşları ıslatmasın toprağımı ve yalancı 
baharlarını getirmesin ülkeme nevruz.
Bayramı haram, güzel günleri verem ediyoruz. Hesap ortada; kâr zarar 
kime yarar! Güneşe hasret kaldığımız şu mevsimde eğer birilerinin canı 
yanacaksa daha da hasret kalalım diyorum. İstemem güneşi de eğer 
akacaksa bir kan, istemem mart’ı gelmesin lütfen, yanacaksa bir insan! El 
ele kol kola; dil dile, din dine yürümeliyiz cemre misali insanların fikrine, 
gönlüne. Açmalıyız yediveren gül gibi renk renk, koku koku. Dal dal 
olmalıyız, Türk’ü Kürt’ü Laz’ı Çerkez’i ile… Köklerimizi salmalıyız ülkem 
coğrafyasının dört bir yanına. El âlem birlik neymiş görsün, bahar neymiş 
anlasın. Köklerimiz tutmalı bizi; Çanakkale gibi, Sarıkamış gibi… Ölsek 
bile amacımız bir olmalı, nevruzu kutladığımız ve üzerinde yaşadığımız bu 
toprak uğruna olmalı bu. Kasetler çıkmasın, uzaktan kumanda ile ülkem 
zorda bırakılmasın. Bu ülke beyaz pirinçlerle dişlerini kırmasın.
Çiçeklerimiz var birbirimize sunacağımız. Yemişlerimiz var birlikte 
yiyeceğimiz. Çocuklarımız var beraber oynayacak... Çeşmelerimiz var 
aynı tastan su içeceğimiz. Türbelerimiz var kol kola duaya duracağımız. 
Camilerimiz var saf saf namaz kılacağımız. Bu kavga, bu beddua ne diye? 
Bu öfke, bu önü alınmaz düşmanlık… Bu kuru kalabalık neyin davasını 
güdüyor. Bu ne kabalık, ne ayıp!
Başkası dost değildir bize. Komşuyuz, akrabayız, dostuz, arkadaşız. Bu 
coğrafyanın ekmeğini yemişiz, suyunu içmişiz, toprağına yüz sürmüşüz. 
Aynı takımını tutmuşuz ele güne karşı. Kız almışız kız vermişiz birbirimize. 
Aynı küfrü dilimize dolamışız. Aynı esprisine gülmüşüz, aynı acısına karalar 
bağlamışız. Uğruna savaşmışız bu ülke için, vurmuşuz, vurulmuşuz. Bir 
tarih yaratmışız en şaşaalısından hem. Nevruz geliyor, ülkem tedirgin 
oluyor. İnsanlar huzursuz oluyor. Akil adamlar mutsuz oluyor. Barışa 
uzansın istiyorum kalpler, huzura atılsın istiyorum sloganlar, gülen 
çocukların hatırına kutlansın istiyorum bayramlar. Ölmesin tek bir insanı 
bu ülkenin, yok yere, nahak yere hem de… Yeşersin bir nevruz çiçeği gibi 
boy boy açılsın Anadolu’da kardeşliğin remzi. Kaç binyıl yaşadık beraber, 
kaç bin yıl daha yaşayacağız kim bilir?
Nevruz yeni bir umut olsun istiyorum Türkiye’mde. Herkes kendi kimliği 
ile Türkiye çatısı altında dostça kardeşçe yaşasın istiyorum. Kilise’de, 
Havra’da, Sinagog’da, Cemevi’nde, Cami’de ibadetini yapsın özgürce. Tek 
çarpsın yürekler, insanı esas alsın cümle zatlar. Nevruz gelsin kurulsun 
şöyle, yeni şeyler söylesin artık. Karnımız tok hamasi sözlere, veciz 
nutuklara sırtımız pek artık. Anlatacaksa güzel günlerden dem vursun. 
Güzel insanlardan bahsetsin; kavgasız gürültüsüz. Mutlu bir yarına 
inandırsın bizleri. Kutlu bir aydınlığa çıkartsın ülkemizi.
Nevruz gelecekse böyle gelsin.
Bayramımız kutlu olsun Türkiye’m.