Boğaziçi Üniversitesi Su Yönetimi Uzmanı Dr. Akgün İlhan, Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nde görevli ve aynı zamanda plastik kirliliği ve etkileri üzerine de çalışmaları olan Doç. Dr. Sedat Gündoğdu ve çevre mühendisi Serkan Soyuer ile konunun tüm yönlerini detaylıca konuştuk.

PLASTİK ŞİŞELERDEKİ SU SAĞLIĞIMIZA ZARARLI

Doç. Dr. Sedat Gündoğdu, "Pet şişedeki su hem şişenin kendisinden hem de kapağından kaynaklı olarak ciddi bir mikro ve nanoplastik partikül riskine sahip" dedi. (Genellikle partikül boyu 0.1-5000 mikrometre arasında bulananlar mikroplastik olarak, 0.1 mikrometre olanlar ise nanoplastik diye isimlendiriliyor.)

Gündoğdu ayrıca uygun olmayan nakliye hatları ve sıcağa maruz kalma gibi faktörlerin de pet şişe içindeki suya önemli miktarda kanserojen kimyasal sızıntısı yapma riski yarattığının altını çizerek,“Özellikle hormon bozucu kimyasalların şişelenmiş sularda şişe kaynaklı olarak yoğun şekilde bulunabileceği, kanserojen trihalometan (klorlama işleminde kullanılıyor) gibi kimyasalların da şişelenmiş sularda yaygın şekilde bulunduğu birçok çalışmayla ortaya konuldu” dedi.

Bu kimyasalların insan sağlığına etkisinin ne kadar şişe su içildiği ile doğrudan bağlantılı olduğunu söyleyen Doç. Dr. Sedat Gündoğdu, çok az miktarı bile tehlikeli kimyasalın vücuda alınması anlamını taşımakta diye de uyardı:

“Unutulmamalıdır ki bu kimyasallar, vücutta birikim gösterebiliyorlar. Bu nedenle etkilerini uzun vadede görebilirsiniz. Üstelik bu kimyasalların ne kadarının test edildiğini bilmiyoruz, çünkü plastik şişe suların üzerindeki değerler tablosunda, kimyasallara dair bir ifade söz konusu değil.

Dr. Akgün İlhan da New York Eyalet Üniversitesi’nin 2017’de gerçekleştirdiği bir bilimsel araştırmaya dikkat çekti:

“Bu çalışmada beş kıtadan farklı ülkelerin şebeke sularından örnekler alınmıştı. İncelenen suların yüzde 83’ünde mikroplastik kirliliği bulunmuştu. Bu şehirlerde satılan ve bazıları bizim ülkemizde de olan 11 dünya markasına ait 259 ambalajlı su şişesi de incelendi ve bunların yüzde 93’ünde mikroplastik bulundu. Üstelik ambalajlı sularda şebeke suyundan iki kat fazla mikroplastik vardı. Aslında buna hiç şaşmamalı çünkü plastiğin içinde duran suyun ondan etkilenmemesi imkânsız.”

Bu araştırmada 1 litrelik ambalajlı suda ortalama olarak 10,4 adet 100 mikrondan büyük mikroplastik bulunduğunu söyleyen Dr. Akgün İlhan, 100 mikrondan daha küçük mikro plastik parçası sayısının ise ortalama olarak 314 olarak tespit edildiğini belirtti. İlhan bunun korkunç bir miktar olduğunun altını çiziyor ve tehlikelerini şöyle sıralıyor:

“Günde 2 litre su içtiğinizde vücudunuza girecek mikroplastik sayısı 1277’e çıkıyor. Bunların bir kısmı dışkılamayla vücuttan atılsa da bir kısmı kalıyor. Nitekim geçtiğimiz senenin sonunda bir başka araştırmada bebeklerin plasentasında (anneyle bebek arasındaki besin, oksijen ve diğer maddelerin alışverişini sağlayan yapı) mikroplastikler bulunmuştu. Çocuklarımızı daha doğmadan bu kirliliğin içine atmış oluyoruz.”

DAMACANADAKİ SULAR DA TEHLİKELİ Mİ?

"Ülkemizdeki damacana su şirketlerinin pek çoğunda, sadece bakteri kirliliği değil kimyasal kirlilik de olduğunu biliyoruz" diyen Dr. Akgün İlhan, 2012 yılında yaşanan damacana su skandalını hatırlattı:

“Türkiye’nin tanınmış 55 su firmasına ait damacana sularının analizi yapılmış ve 41’inin sularının sağlığımızı tehdit ettiği ortaya konmuştu. Ancak bu suların bakteri kaynaklı kirlilik dışında pek çok kimyasal olarak da izin verilen üst değerlerin üzerinde kirli olduğu bir sene sonra yapılan araştırmada tespit edilmişti.”

Dr. Akgün İlhan, "Gıda Güvenliği Hareketi tarafından hazırlanan Ambalajlı Sular Raporu'na göre, ambalajlı su firmalarının büyük kısmının (197 tanesi) ulusal ve uluslararası standartlara uymadığı, yaklaşık 30 farklı kimyasal kirletici içerdiği ortaya çıkarıldı" dedi ve şöyle devam etti:

“Mesela 58 su markası akrilamid (amino asitler ve şekerler arasındaki bir reaksiyon ile oluşan kimyasal madde) açısından ABD – Çevre Koruma Ajansı standartlarına uygun çıkmadı. Bazı firmaların sularındaki amonyum, cıva ve nitrat değerlerinin de TSE’nin ve Dünya Sağlık Örgütü’nün standartlarına uymadığı saptandı

Dr. Akgün İlhan ayrıca bu sularda izin verilen sınırın 100 katı kanserojen madde olduğunun ortaya çıktığını ve genel olarak bakıldığında 59 su markasının, Sağlık Bakanlığı ‘İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik’ hükümlerine uygun olmadığının belirlendiğini de bir kez daha vurgulayarak şunları söyledi:

Günümüzde bu markalar ne durumdadır bilmiyoruz. Bunu bilmek için bu firmaların suyu aldığı kaynaklardan dolum tesislerine, satış yapan depolara ve marketlere kadar takibini ve denetimini yapmak gerekiyor. Ancak Türkiye’de 270’e yakın su firması var. Bunların hangi birine devlet yetişebilir? Denetim yetersiz olunca da bu suların temizliğini sağlamak bu firmaların keyfine bırakılmış oluyor. Temiz su çekmenin, onu temiz bir ortamda doldurmanın ve tüketiciye ulaşana kadar temiz tutmanın bir maliyeti var. Firmalar bu maliyeti yükseltmemek için almaları gereken tedbirlere yeterli önemi vermiyorlar. Bu da 2012 yılındaki damacana skandalı gibi olaylara fırsat veriyor.”

"Bazı damacanalarda, su konulan sebilin haznesinde farklı renklerde mikroplastikler görülüyor" diyen Doç. Dr. Sedat Gündoğdu, bu plastiklerin mikro ve nano boyutlarda koparak içilmesi ciddi anlamda sağlık riski yaratabildiğinin altını çizdi:

“Mikroplastiklerin olduğu yerde genel olarak daha küçük olan ve tespiti oldukça zor olan nanoplastikler, BPA, BPB, BPS, ftalat türevleri ve trihalometan gibi kanserojen ve hormon bozucu kimyasallar da suya karışıyor. Bunun yanında uygun olmayan sıcaklıklarda uzun süre damacana içerisinde kalan sular da tehlike arz edebilecek bakteriler içeriyor.”

CAM ŞİŞE PLASTİĞE GÖRE DAHA SAĞLIKLI GİBİ GÖRÜNSE DE KESİN ÇÖZÜM BU DEĞİL!

Plastik su şişelere alternatif olarak piyasada cam şişelerde su satılıyor. Cam şişelerdeki sular daha mı güvenli?

Doç. Dr. Sedat Gündoğdu, cam şişenin plastiğe oranla daha sağlıklı gibi görünse de, cam şişe üretiminde de ciddi anlamda enerji tüketildiğini ve su doldurulma, taşınma işlemlerinin de tıpkı pet şişede olduğu gibi aynı süreçlerden geçtiğini yani o süreçler ne kadar çevre ve sağlık dostuysa cam şişedeki suların da o kadar çevre ve sağlık dostu olduğunun altını çizdi.

Yapılması gereken en doğru işlemin kendi suluk, matara ya da benzeri şişemizi sürekli olarak yanımızda taşımak olduğunu söyleyen Gündoğdu, "Evden çıkarken mümkünse su şişemizi sıcak dönemlerde yararlı musluktan doldurup yanımıza almamız birçok açıdan bizi çevre dostu yapacaktır" diye de ekledi.

“Bir kere pet şişe çöpü üretmemiş olacağız, sonra pet şişeden kaynaklı kanserojen ve hormon bozucu kimyasallar ile mikro nanoplastiklerden kaçınmış olacağız. Üçüncüsü de pet şişe içerisindeki suyun kendisinden kaynaklı risklerden uzaklaşmış olacağız. Burada çeşmeden içilebilir su talebini yükseltmek oldukça önemli. Suya zaten para ödüyoruz bir de onu içemiyorsak o zaman ona su değil, sıvı denir.”

Dr. Akgün İlhan da "Cam şişedeki su da aynı plastik şişedeki su gibi uzak mesafelerden taşınırken iklim değişikliğine ve hava kirliliğine neden olan karbon salımı yaratıyor" dedi ve ekledi:

“Üstelik bunlara şebeke suyundan daha temiz olmamasına rağmen 500 kat daha fazla para ödüyoruz. Evinizdeki musluktan akan yarım litrelik şebeke suyunun maliyeti ile plastik veya cam şişede satılan yarım litrelik suyun fiyatını bir karşılaştırırsanız verdiğim rakamın az bile olduğunu göreceksiniz. Düşünün bir kere, 1,5 lira yerine 750 liraya satılan bir ekmeği satın alır mıydınız? İşte bu da öyle bir şey ama farkında olmadan her gün yapıyoruz.”

TÜRKİYE’NİN BİRÇOK İLİNDE MUSLUKTAN AKAN SU KALİTELİ…
AMA BUNUN ŞEFAF OLARAK AÇIKLANMASI ŞART!

Peki çeşmelerden akan sularımız çok mu kirli? Bu konuda çeşmeden akan suyun kaynaktan çeşmeye gelene kadar ki yolculuğunun nasıl olduğunun bilinmesi gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Sedat Gündoğdu, "Kaynaktan alınan su çeşitli fiziksel ve kimyasal arıtma işlemlerinden geçtikten sonra çeşitli hatlar aracılığıyla bireysel kullanıcılara kadar ulaşıyor" dedi ve şu sözlerle devam etti:

“Bu hatların sağlık durumu, çeşmeden akan suyun da kalitesini belirliyor. Eğer ki çeşitli parametreler (pH, koliform bakteriler, nitrit, nitrat, fosfat, ağır metaller, hormon bozucular, kanserojen kimyasallar vb.) açısından dünya genelindeki kabul edilebilir değerler içerisindeyse bir çeşme suyu, işte o zaman çeşme suyunu içmek her zaman sağlık açısından ve çevre açısından daha faydalı. Türkiye’nin birçok ilinde musluktan akan su damacana sudan daha sağlıklı ve kaliteli… Tabii burada çeşme suyunu sağlayan belediyelerin bu konuda sürekli ve doğru bilgilendirmeleri şeffaflıkla yapması gerekiyor.

Son yıllarda ev tipi arıtma üniteleri oldukça popüler hale gelmiş durumda. Direkt musluğa takılan ya da tezgah altına monte edilen, hatta sürahi şeklinde olanlar bile var. Özellikle sürahi şeklinde olanlar günlük su tüketiminde sıklıkla kullanılıyor. Bunlar musluktan akan kirli suyu temizliyor mu?

Çevre mühendisi Serkan Soyuer, belediye şebekesinden gelen musluk sularının içilebilir su kalitesine gelmesini sağlayan çeşit çeşit arıtma ünitesi bulunduğunu belirterek, “İçme suyumuzu tezgâh altı ya da üstü arıtma üniteleriyle sağladığımızda dışarıdan pet şişelerde içme suyu satın almayı bırakabilir ve böylelikle plastik atık oluşumunun azalmasına da neden olabiliriz. Bu plastik atık oluşumunu azaltırken aynı zamanda suyun uzun süre beklediği ve plastiğin sağlığa olan zararının yanı sıra plastik şişelerde uzun süre bekleyen suların gözle görülemeyen ve sağlığa zararlı oluşumlara maruz kalmaktan da kurtulabiliriz” dedi.

Serkan Soyuer, "Fakat bu durum tezgâh altı ya da üstü arıtma ünitelerinin sağlığımıza tehdit etmediği anlamına da gelmesin" diye de uyardı ve alınacak olan ünitenin çok iyi seçilmesi gerektiğini vurguladı:

“Bu tip arıtmalar, içlerinde türlerine göre ayrılıyor. Tezgah altı arıtma sistemlerinin yeni kullanılmaya başlandığı zamanlarda, bu arıtma üniteleriyle arıtılmış olan suların kalitesi halk tarafından suyun tadındaki değişim ile karşılaştırılıyordu. Arıtmadan sonra içimi rahat olan, eskisine göre daha yumuşak içimli olan sular arıtılmış ve kaliteli su olarak görülüyordu. Fakat işin rengi farklıydı. Bunun nedeni arıtma ünitesinde iyon değişimi ile sudaki kirecin azalmasına neden olan reçine kullanılarak suyun daha yumuşak içimli olması sağlanıyordu. Fakat bu sistemler suyun içerisinde ki koliform (zararlı) yapıdaki bakterilerin giderilmesine yani asıl arıtma amacına uygun olmayan sistemlerdi. Günümüzde de hâlâ bu şekilde tezgah altı arıtma sistemleri satılıyor olabilir. Fakat zaman ilerledikçe arıtma teknolojileri de gelişti… Şimdi günlük kullanım için sürahi şeklinde filtreleri de olan arıtma cihazları var. Özellikle membran arıtma sistemleri evsel arıtma ünitelerinde kullanılmaya başladıktan sonra suyun arıtılma kaliteleri de artış gösterdi.”Serkan Soyuer, özellikle ters osmoz membran arıtma sistemlerinin (istenmeyen molekülleri ve içme suyundan daha büyük parçacıkları gidermek için kullanan bir su arıtma işlemi) suyun içerisindeki çözünmüş olan tuzu dahi tutabildikleri için, suyun içindeki tüm zararlı bakterileri arıtırken aynı zamanda mineralleri de arıttığını belirtti.

Soyuer, “Suyun içerisindeki insan sağlığına ve gelişimine yararlı minerallerin arıtılması da bizim istemediğimiz bir durum. Tabii günümüzdeki yeni nesil membran arıtma sistemleri suyu size membrandan geçirdikten sonra direkt olarak vermiyor. Membran arıtımı sağlandıktan sonra bir sonraki üniteye geçerek suyun yapay olarak mineralle zenginleşmesini yeniden sağlıyor ve suyu size bu şekilde veriyor. Onun için alacak olduğunuz arıtma ünitesinde arıtma sonrası suyun içme suyu kalite parametreleri ile karşılaştırmasını, alacak olduğunuz markadan mutlaka isteyiniz ve karşılaştırmasını yapınız. En önemlisi ise bu arıtma sistemlerinin filtre ve membranlarını sıklıkla kontrol etmeniz şart. Yoksa sağlık riski yüksek su içebilirsiniz” diye konuştu.

PLASTİK PET ŞİŞE VE DİĞER PLASTİKLERİN ÇEVREYE OLAN ZARARLARI…
1 TON PET ŞİŞENİN ÜRETİMİNDE 6 BİN 400 KWH ELEKTRİK TÜKETİLİYOR

İspanya’daki araştırmanın en çarpıcı detaylarından biri de plastik şişe üretiminde harcanan su miktarının, şişenin taşıyacağı sudan üç kat daha fazla olduğuna dair. Doğal olarak "Plastiğin üretiminde suyun rolü ne?" sorusu akıllara geliyor.

Çevre Mühendisi Serkan Soyuer, 1 ton pet şişenin üretiminde ortalama bin 200 metreküp su ve 6 bin 400 kilowatt saat elektrik tüketildiğini, plastiğin üretiminde ve dolayısıyla plastiğin üretimi için gerekli olan hammaddelerin üretiminde su kullanımının oldukça önemli olduğunun altını çizdi.

Soyuer, ayrıca aşırı kullanılan su ve elektrik dışında plastik şişe ve diğer plastiklerin çevreye olan zararıyla ilgili de önemli bir detaya dikkat çekti.

“Üretilen plastiklerin çoğunun hammaddesi petrol ve kömür gibi fosil maddeler. Plastikler fosil yakıtlardan üretildiğinden bunların üretimi için milyonlarca varil ham petrol ve tonlarca kömürün işlenmesi gerekiyor. Günümüzde ham petrolün yüzde 4’ünün plastik üretimi için kullanıldığı belirtiliyor. Üretimi ve kullanımı diğer fosil yakıtlara göre daha kolay olduğu için petrolden poşet ya da pet şişe üretmek, dolaylı yoldan petrole olan talebi artırıyor.”

Bu durumun daha çok miktarda petrolün işlenmesine yol açtığını söyleyen Serkan Soyuer, petrolün işlenmesi ile yakılması esnasında doğaya salınan zehirli gazların çevre kirliliğine neden olduğunun da altını çizdi.

2016 yılı plastik sektörü raporuna da değinen Serkan Soyuer, "Bu rapora göre plastiklerin sadece yüzde 9’u geri dönüştürülmüş, yüzde 12’si yakılmış ve yüzde 79’u doğada plastik atık olarak kalmıştır" dedi. Soyuer sözlerini şöyle tamamladı: 

“Plastik atıklardan yüzde 12’lik kısmının yakılması sonucu ortaya çıkan zehirli gazlar hava kirliliğine neden oluyor, insanlar ve hayvanların bu kirli havayı soluması, solunum yolu rahatsızlıklarına yol açıyor. Plastiklerin çevreye verdiği zararlar bunlarla da sınırlı değil. Doğada çözülmesi çok uzun yıllar alan plastik şişelerin başta olduğu plastik atıklar, uzun yok olma sürecinde besin zincirine girerek toprak ve su kirleticileri olarak çevreye verdiği olumsuz etkilerden dolayı ekosistemin dengesini de bozuyor. Aynı durum cam şişeler için de geçerli. Isınan hava ile bu şişeler yangınların oluşmasına da neden oluyor.”

Editör: Haber EDİTÖR