Bir baba tanıyorum. Onu saygıyla anıyorum. Bir yavru biliyorum. Onu rahmetle anıyorum. Gecenin bir yarısında dertlerini alıp mezarlığa gidiyor baba. Küçücük, can yarısı, aslan parçası evladının mezarının başında ağlıyor. Karanlıklar hiç bu kadar aydınlık olmamıştı. Yürekler hiç bu kadar büyümemişti. Bir baba evladına ağıt yakıyor her gece. Siz mışıl mışıl uyurken, rüyalarda rahat rahat dolaşırken, üstünüzü sımsıkı örterken, bir baba mezarın başında ninniler söylüyor çocuğuna. Uzaktan ahkam kesmek kolaydır, başınız sağ olsun demek de. Bazen susmak ya da elinizi o babanın omzuna koymak yeterlidir. İnsan eti ağırdır ama insanın ettiği daha ağırdır. Etmeyin! Yürek yüklüyken bir yük de siz olmayın. Bir taş da siz koymayın, bir yaş da siz eklemeyin. Yüreğine evlat acısı değmemiş biri anlayamaz onu, gözyaşlarının ne demek olduğunu kimse bilemez onun kadar. Yağmura bakıp da ıslandığını zannedenler yanılıyorsunuz, asıl yağmur yüreğe yağar, asıl şimşek yüreğe çarpar, asıl yıldırım içe düşer. İçi ıpıslak olan birini tanıyorum, gözyaşları sel olup yıkar yüreğini her gece. Bu yüzden sesi hüzünlüdür hep, sözü yaşlıdır, gözü... 369 gün yaşama tutunma mücadelesi verdi İlkan. Çocuktu daha. Yavruydu. Alanında dünyaca ünlü doktor şunu söylüyordu babaya "Sizi bırakmak istemiyor." 369 gün dayanabildi yavrucak ve uçup cennete gitti çabucak. Mekanı cennettir İlkan'ın, geride bıraktığı baba yüreği cehennemdir; yangın yeridir, tarumardır, haraptır, bitaptır. Bir ölüm enkazıdır. Ayakları hep mezarlığa gider babanın; her gece, her dakika aklı onu yad eder, kalbi onu anar, gözü onu arar. Özü yanar da yanar, kebap olur, harap olur ve bir an gelir infilak eder babanın aklı, kalbi yerle bir olur. Hayata tutunmaya çalışan bir evladın vermiş olduğu amansız ve takdire şayan yaşama tutunma mücadelesinde bir babanın elinden gelenin fazlasını yüreğinden taşanın ötesini yapmasını ama küçük yavrucağın alkışa ve her türlü övgüye layık bu mücadelesinde yaşamını kaybetmesini anlatmanın imkansız haleti ruhiyesi içindeyim. O babayı alnından öpüyorum, o yavruya da rabbimden rahmet diliyorum.İlkan cennet kuşudur biliyorum, buna inanıyorum. Kirlenmiş bir dünyanın; her türlü kiri, pası, isi, pisi üzerine bulaşmadan bütün masumiyetiyle Hakk'ın yanındadır. Melektir görüyorum. Gecenin bir yarısında dertlerini alıp mezarlığa gidiyor bir baba! Küçücük can yarası aslan parçası evladının mezarının başında ağlıyor. Üşüyor baba, titriyor, toprağı alıp kokluyor, yaşlarını döküyor. Karanlıklar hiç bu kadar aydınlık olmamıştı. Yürekler hiç bu kadar büyümemiştir. Bir baba, duası dilinde mezarının başında çocuğunu öpüyor her gece. "Türküler söylüyorum bazen ona" diyor "sazımı da götürüyorum." Cennet kuşudur İlkan, gelip yüreğine konuyor babasının. Sazının en has teline, sesinin en güzel nağmesine, yüreğinin tam ortasına ve ölümsüzleşiyor babasının ruhunda. Dudağa yerleşen tebessüm oluyor. Akla çakılan mıh oluyor. Takılıp kalıyor bir baba evladının doyasıya koklayamadığı varlığına. İlkan'ın mezarının toprağını avuçlarının alıp içine çekiyor kokusunu içine bir sünger gibi, varlığını her zerresine değin hissediyor, gözyaşlarıyla suluyor mezarın üzerindeki hüzün çiçeklerini. Oralarda bir yerlerde seyrediyor eminim İlkan babasını. Hem babalar, çocuğun hep beklediğidir, onu görünce rahatladığıdır, onda kendini gördüğüdür. Ah be dostum acını yaşa! Sana tavsiye ve telkin babında bir şeyler deme lüksüne ve tecrübesine sahip değilim. Ama şunu çok iyi biliyorum ki yaşarken evladını kaybeden o kadar çok baba var ki! Sağ ama evladını yitirmiş. Birini toprağın altına defnetmişler diğerini toprağın üstüne. Yürekleri kat kat olmuş, tenleri çizik çizik olmuş, ruhları yara bere içinde kalmış. Şuna geliyorum güzel dostum; İlkan'ın "Yaşa ki yaşatasın babacığım beni" dediğidir şu an hissettiğim. "Kendine dikkat et ki bana da dikkat edesin." dediğidir bildiğim.