Evlenme üzerine biraz zihin jimnastiği yapalım, bakalım neler çıkacak heybemizden. Kadın ve adamdan oluşan hikâyemiz, bu iki şahsın karşılıklı soru cevapları ile nihayete ermektedir. Kahramanlarımız herhangi bir özel ismi uygun görmedik, neticede konumuz evlilik. Mahremiyetine binaen ve kutsallığına hürmeten bunu böyle uygun gördüm. Ola ki bu isimde olanlar mağdur ve mağrur olmasın diye…

  Fethi kelam eylerken calibi dikkatiniz için küçük bir hikâye başlamak daha yakışık alır.

     Osmanlı  zamanında bir beyefendi bir hanımefendinin karşısına geçer der ki;

   \'-Ey dilberi rana! ...Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsıldım... Niyetim âcizane-i taciz etmek değildir. Bilakis efkârı umumiye de ufak bir aile bacası tüttürmektir. Sözlerim sizi temin ve tatmin edecekse şayet zevci izdivacınıza talibim.” 

  Hanımefendi de cevaben der ki:

  “O mahrem suratınıza bir sille i Osmaniye nakşedersem sekte-i kalpten terki hayat edersiniz.”

  İmdi bizlerde naçizane kalemimiz döndüğünce tuşlarımız oynadığınca yorumlayalım. 

  “Benimle evlenir misin?” dedi adam kadına. Kadın da; “Ben ev miyim?” dedi adama. Adam anlamadı ama masum bir gülüş kondurdu dudaklarına… 

  Bu kez kadın sordu adama: “Benimle hayatını paylaşır mısın?” diye. Adam da “Deli misin sen, hayatı paylaşacaksak yani yine iki ayrı insan olarak kalacaksak eğer ne diye evleniyoruz ki; bir olmayacak mıyız o zaman?” dedi. Kadın kırdığı potu anladı, yerine oturdu hemen. 

  Bu kez adam sözü aldı tekrar: “Benimle hayatını birleştirir misin?”dedi. Kadın tuhafsadı bu teklifi… “Hayırdır Japon yapıştırıcısı mı buldun, bizi birleştirmek için!” Adam espri diye kabullendi bu iğneyi, oysa yüreğine batmıştı canı acıyordu. Kadın bunu görmedi. 

  Kadın sözü aldı adamdan ve “Benimle yeni bir dünya kurmak için hazır mısın canım?” dedi. Adam düşündü derin derin. Yaşadığı dünyayı aklına getirdi. Üç kuruş etmeyen dünyayı. İnsanoğlunun evrenin en büyük yüznumarasına çevirdiği dünyayı anımsadı. “Yok” dedi “ben almayayım.” Kadının yeni dünya kurma hayalleri yerle bir oldu. 

  Adam şen bir halle “Annemin gelini olur musun?” dedi kadına. Kadın ise oldum olası kaynana hikâyeleri ve fıkraları ile dolu olduğundan ve artık buna tahammülü kalmadığından farkında olmadan; “Ananı da al git” dedi. Adam şaşkın ve aval bir nazar ile; “Nereye?” dedi. 

  Kadın adama döner ve: “Her şeyden çokta senle anlam bulan sıcacık bir yuva istiyorum” der. Adam da “Tamam aşkım hemen kaloriferli bir ev tutayım sana” der ama kadın kopmuştur bu safdilliliğe… 

  Adam kadına döner ve şunu bir yerlerde okuduğunu anlatır hava basarcasına:

  Melih Cevdet\'e sormuşlar.\"Evlilik nedir?\" diye. “Eskiden” demiş, “kız ve oğlan tarafının aileleri bir araya gelir yeni çiftin kuracağı yuva için beraber hazırlık yapar, beraberce yeni ev düzülürdü. Tabi o zamanlar evler genelde bahçe içinde müstakil evlerdi. O yüzden buna \"evlenmek\" denirdi. Şimdi ise yeni evliler apartman dairelerinde yani katlarda oturuyorlar. Bu yüzden artık evlilik \"katlanmaktır\" demiş.  

  Kadın bunun üzerine “Ben sana katlanamam, ben seninle evlenemem, çulsuzun tekisin. Eğer evlenmek buysa!” dedi.

  Adam okuduğunu anlattığına pişman oldu. 

  Katılan var mıdır bilmem ama boşanmaların çokça olduğu günümüzde artık eşler dahi birbirine katlanamıyor. Oysa kutsallığı, mahremliği olan aile müessesi çatırdamaya başladı mı değerlerimizde yerle yeksan olur. Sadece ikaz mahiyetinde olup kişiye has bir görüştür bu. 

  Kadın söze girdi hemen: “İyi dinle be adam!” dedi. Ve anlatmaya başladı:

  Adam, tartışmakta olduğu karısına öfkeyle çıkışır; “Demek ki benimle evlenmeden önce düzinelerle erkek, sana evlenme teklif etti.” Kadın tereddütsüz; “Elbette.” Adam; “Keşke sana evlenme teklif eden ilk sersemle evlenseydin.” Kadın, sakin bir şekilde cevap verdi; “Ben de öyle yaptım.” 

      Adam güldü “Bu bir fıkra” dedi. Kadın ise “Günaydın” dedi. 

      Adam altta kalacak gibi değildi hemen Socrates’i anlattı. “Canım ben de sana bir şey anlatayım da dinle” dedi ve söze başladı. Sokrat, vücut yapısı olarak çok çirkin ve zayıf bir yapıya sahiptir. Kel kafalı, soğan burunluydu. Hanımı ise güzel bir kadındır Sokrat\'ı filozof yapan en önemli sebebin, hanımı olduğu rivayet edilmektedir. O, dışarı çıkıp öğrencileriyle birlikte olmasını kıskandığından, Sokrat\'ın evi, hanımı tarafından cehenneme çevrilmektedir. Evde her gün kavga vardır. Bu yüzden Sokrat da bir an evvel kendini dışarıya atmaya çalışmaktadır. Bir gün talebeleriyle birlikte sokakta ders yaparak yürürlerken, o esnada evlerinin önünden geçmektedirler ve Sokrat\'ın anlattığı konu da evliliğin faziletleridir. Tam bu sırada hanımı bulaşık suyunu balkondan Sokrat\'ın ve dolayısıyla talebelerinin başına boşaltmıştır. Sokrat ise, hiç istifini bozmadan, talebelerine dönerek, \' Evlenin! Evlilik çok kutsal bir müessesedir. Evlenin! Hanımınız iyi çıkarsa mutlu olursunuz, kötü çıkarsa filozof olursunuz...\' demiştir. 

  Kadın bu anlatımın sonunda söz artıklarından kirlenmiş olan cümle bulaşık sularını ağzını açtığı gibi adamın üzerine boca etti. 

  İşte sevgili kari (okuyucu) bu mücadele hiç bitmez; altta kalan kim belli değil! Sadece saygı ile temelleri atılmış ve sevgi ile inşa edilmiş evlilikler yok dünyada… Birazcık da espri ile tatlandırılmış, gülümseme ile hayatını idame ettiren insanlarda var bu dünyada. Hayatı çekilecek bir hale getirmek ve yaşanılır, katlanılır, sabredilir bir kıvamda yaşamak için herkesin gayret sarf etmesi lazımdır.