Herkesi mutlu eden ama kendisi bir türlü mutlu olmayan adamın hikâyesini anlatayım size. O gülünce güller açardı herkesin yüzünde. Neşe saçardı. Cıvıl cıvıldı, şen şakraktı. Bayağı matraktı.

 

Herkes mutluydu herkes şad!

Bir tek o mutsuzdu ve naşad!

 

İçinde dikenler boy verirdi, zakkumlar kök salardı. Beyni sarmaşıklanırdı sıkıntılardan. Kördüğüm olurdu hisleri, çözülemezdi. Âleme gülerdi zahiren oysa içi kan ağlardı her zaman.

 

Çok ünlü bir palyaço, mutsuz olduğundan, içinin kan ağladığından şikâyet ederek bir doktora gider. Doktor ona şehirde bir palyaço var, onun güldüremediği insan yok, git ona kesin mutlu olursun der. Palyaço, doktora acılı bir şekilde gülümseyerek:

-Doktor Bey, bahsettiğiniz palyaço benim! der.

 

Bir adam tanıyordum 24 saat güler yüzlüydü.

Sıcakkanlıydı herkese karşı.

İlgiliydi.

Sevgiliydi ve bir o kadar saygılıydı yaratılmış olan her şeye ve herkese.

Oysa yalnızdı, ruhu aşka açtı. Yüreği sevgiye muhtaçtı. Sevgilinin varlığı ona ilaçtı ilaç!

Gittiği yere değer katardı. Önemserdi herkesi, sorardı  tek tek, gülümserdi hep.

Tatlı dilliydi. Para ediyordu üslubu. Tavrı netti. Karakteri sağlamdı. Oysa içi batıktı, hazineleri dipteydi. Tek kendine hayrı  yoktu. Başkasının derdi onun derdiyken, onun derdi başkasının derdi değildi.

Yüzü gülerken içi kan ağlıyordu. Kelimeleri coşkuluyken ruhu ıstıraplıydı. Görenler onu mutlu sanırken o mutlu değildi. Zarfa bakıp mazruf hakkında hüküm verenlerin ülkesinde, içi görüp de onunla demlenenlerin sayısı ne kadar da azdı.

 

Aynı masanın oturanları dahi bihaberdi onun gözyaşlarından. Aynı tasta su içtikleri dahi dokunmazdılar onun yüreğine. Aynı espriyi yapıp aynı küfrü sallıyorlardı  ama içe inemiyorlardı bir türlü. Bu değil midir şimdinin yalnızlığı? Bu değil midir yıkan insanı?

Sözlerindeki deruni acıyı ancak ve ancak o hadde gelmiş, o kıvama ulaşmış yürekler görüp bilirdi. Âlemin tam orta yerinde yapayalnızdı. Yağmura akıtırdı gözyaşlarını. Kimse silmesin diye, bilmesin…

 

Aşka düşmüştü; hamdı bu aşkta, yanıyordu köz köz, pişiyordu nar nar! Ona gözyaşından daha büyük hangi armağan var? Sevgili uzaktı, çok uzaktı. Dostlar iyi günde vardı. Yanında olanlar da kalp kapısında bekliyorlardı ki kapı açılsın içeri davet edilsinler diye. Oysa kapı içten değil dıştan açılıyordu. Sadece ellerini uzatıp kapıya dokunmak yeterliydi.

 

Hep başkasından bekleriz ya ilk adımı…

İlk kelamı…

İlk selamı…

Olsun yine iki gözüm ne olacaksa olsun!

Yalnızlıkta bileylenir duygular, keskinleşir bakışlar, sivrileşir kelimeler.

Gelir de keser canı, yaralar kalbi, batar insana bir yalnızlık fikri.

Dilde “Yardımcısıdır Allah sevenlerin, sevilenlerin beni ona kavuştur Rabbim!” zikri…