Eylülün başı…

Hava sıcak mı sıcak!

İnanmazsan gel de bak diyeceğim ama o yumurtayla alakalıydı değil mi? Her neyse?

Aklımda ne yazacağıma dair soru işaretleri var!

Balkondayım, elimde kahve var. Bu keyif kimde var?

Başımda sevda yelleri, esiyor deli deli!

Toplum nasıl da belli ediyor kendini, sadece birazcık durup bakmasını bilmek gerek.



Gelen geçene dikkat kesiliyorum.

Sokağımda insan manzaraları…

Boy boy, renk renk, cins cins!

Zengini fakiri, çoluğu çocuğu, genci yaşlısı…

Simitçisi, hurdacısı, sütçüsü, çöpçüsü…

Ne kadar da mutsuz yüzler, ne kadar da ağlamaklı gözler!

Sesi duyuluyor uzakta geçen bir overlok arabasının.

Bir ambulans sireni… Allah yardımcısı olsun hastanın.

Bir helikopter geçiyor, kuşlar kanatlanıyor kondukları ağaçlardan. Bir kıyamet kopuyor seslerinden.



Bir adam beliriyor parkın köşesinde, elinde kocaman bir çuval var ve tekerlekleri var bu çuvalın, tutacak ve o tekerlekleri sürecek kolları. Ve inadına gülüyor adamın yüzü!

Çöp konteynerinin yanında duruyor adam. Üstü başı kir pas içinde, çöpü karıştırıyor. Belki karton, belki demir, belki işe yarar bir araç gereç arıyor. Belki de sebze meyve artığı… Alın teri, adamın emeği…

Bir çocuk koşuyor adama doğru, elinde poşetle… Onun da üstü başı kir pas içinde ama yüzünde bir gülümseme. Çocuk her yerde her zaman çocuktur işte!

Sonra diğer köşeden bir kadın geliyor. Adamın karısı, çocuğun anası olsa gerek! Kocaman bir kartonu sırtlanmış getirip çuvala koyuyor. O da çocuğunun başını okşuyor sevgiyle, eşinin gözlerine bakıyor umutla! Mutluluk başka ne olsa gerek?


Bir aile çöpten ekmek parasını kazanıyor. Ve onlara bakanlar hor gözle bakıyor. İğrenerek, kaçarak…

“Ekmeğini çöpten çıkarana iğrenerek bakan halkım,

Para için soyunana alkış tutuyor.” diye tekrarlıyorum şairin sözünü.

Alkışlıyorum ekmeğini çöpten çıkaranı; namussuzluğa düşmeden, hileye dolanmadan, suça bulaşmadan, yalakalığa dadanmadan, yalana bulaşmadan ekmeğini kazananı yürekten öpüyorum.


Ekmeğini hakkıyla kazanana saygı göstermeyenlere, onları yaptıkları işten dolayı hakir görenlere, kendilerinden sadece fakirliklerinden dolayı seviye olarak düşük görenlere ve onları görünce yüzünü dönüp dedikodusunu yapanlara ve hor görenlere de kocaman bir YUH çekiyorum.


Eylülün başı… Hava sıcak mı sıcak!

Ana, baba ve çocuk, çuvaldan arabalarının arkasında başka bir çöp konteynerine doğru ağır aksak ama mutlu bir yüzle yürümektedirler. Nazım olsaydı şöyle derdi bugün: “Mutluluk bu olsa gerek Abidin! Resmini çizebilirsin artık.”