Seçim sonuçları değerlendirildiğinde farklı tercihlerin sandığa yansıdığı görülmekle birlikte aşırı sağ ve AB karşıtı görüşleri temsil eden partilere verilen desteğin ciddi bir şekilde arttığını görmekteyiz. Bu durum elbette Avrupa Birliği üyesi ülkeleri olduğu kadar bizleri de endişeye sevk etmiştir. Marjinal siyasi fikirleri olan partilerin yükselişi, Avrupa Birliği’nin temelindeki evrensel değerlere karşı ciddi bir risk oluşturmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’nın küllerinden bir barış projesi olarak doğan Avrupa Birliği, ırkçılıkla, ayrımcılıkla ve yabancı düşmanlığı ile mücadeleyi kendine ilke edinmiştir. Kuruluş felsefesinde insanlığın ortak değerleri ve idealleri bulunan bir Birliğin, bu değerleri yok etmeye yol açacak bir eğilim içerisine girmesi ne yazık ki Avrupalıların etrafında birleştiği değerleri tehdit etmekte ve bu durum tüm dünyayı kaygılandırmaktadır. Tarih bize açık bir şekilde göstermektedir ki ırkçılık, yabancı düşmanlığı, etnik ayrımcılık ve farklılıklara karşı hoşgörüsüzlük, kriz dönemlerinde hep yükselişe geçmiştir. Bazı AB üyesi ülkelerde şiddetli bir şekilde hissedilen ekonomik kriz, uçtaki partilerin yükselişini de beraberinde getirmiştir. Ancak, barış ve hoşgörü, dönemsel krizlere kurban edilemeyecek kadar önemli değerlerdir ve bunun böyle olduğunu bizlere Avrupa tarihi bizzat göstermiştir. Avrupa’nın kalbinde Balkanlar’da yaşanan Srebrenitsa katliamı bu acı tecrübenin en yakın örneği olarak hafızalara kazınmıştır. Daha da gerilere gidildiğinde, ekonomik ve siyasi krizlerle beraber güç kazanan radikal hareketlerin dizginlenemeyen maceracı tutumlarının başat rol oynadığı II. Dünya Savaşı’nın ve Avrupa’da yaşanan diğer felaketlerin acıları da henüz unutulmamıştır. Bu savaşların ve dönemsel krizlerin sonucunda, Avrupa halkları maalesef çok ağır bedeller ödemiştir. Elbette bu noktada Avrupalı politikacılara, özellikle merkezde yer alan partilere ve liderlerine büyük görevler düşmektedir. Avrupa bütünleşmesinin lokomotifi olan merkez partilerin, Avrupa Birliği’nin kuruluş felsefesine uygun bir şekilde Avrupa'nın gelecek vizyonunu savunmaları büyük önem taşımaktadır. Avrupalı liderler ve politikacılar Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarının verdiği mesajı iyi değerlendirmeli ve Avrupa Birliği’nin kuruluş değerlerine uygun, farklılığı kucaklayan politikalar geliştirmelidir. Türkiye, Avrupa Konseyi kurucu üyesi ve Avrupa Birliği ile üyelik müzakereleri yürüten aday bir ülke olarak her zaman Avrupa’nın üzerinde yükseldiği evrensel değerlerin arkasında olmuştur ve olmaya devam edecektir. Türkiye'nin temsil ettiği hoşgörüye dayalı tarihi ve kültürel değerler, Avrupa'nın korkularını izale edecek mahiyettedir. Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinin kıtanın geleceği ve huzuru açısından ne denli elzem hale geldiğini açık bir şekilde ortaya koymuştur. Umarız, Avrupalı dostlarımız bu mesajı doğru bir şekilde algılayarak, Türkiye’nin katılım süreci önündeki yapay engelleri bir an önce kaldırırlar.
Editör: Haber EDİTÖR